Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik
Bölüm Başkanı Prof. Dr. Emel Şerife Baştürk ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Yeni
Medya Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Esra Ercan Bilgiç tarafından “Çocuğun
Mahremiyeti ve Afet Haberciliği” başlıklı seminer, çevrim içi olarak
düzenlendi.
Afet dönemlerinde çocukların medyada yer alış
biçimleri hakkında konuşan Dr. Öğr. Üyesi Esra Ercan Bilgiç, “Şu anda
Kahramanmaraş depremleri bizim gündemimizde fakat bunun öncesinde 2020 yılında
İzmir’de bir deprem yaşanmıştı. İzmir’de yaşanan depremde en çok konuşulan
konulardan biri çocuk görüntüleri ve çocuk mahremiyetiydi. Enkazdan çıkarılan
çocukların yanına gidip mikrofon uzatılması ve konuşturulması gündem olmuştu.”
dedi. Çocukların medyadaki temsili üzerine birçok rapor olduğunu söyleyen Bilgiç,
“Çocukların medyada yer alabilmesi için genellikle çok olağanüstü durumlar olması
gerekiyor. Bir suç veya istismar mağduru olan çocuklar genellikle haberlerde
yer alıyor. Çocuk haklarını gözeten bir yaklaşım maalesef yok.” ifadelerini
kullandı.
Çocukların fotoğraflarının izinsiz
kullanımı hak ihlalidir
Sosyal medyada enkazdan çıkarılan çocukların
görüntülerinin paylaşılması hakkında değerlendirmelerde bulunan Bilgiç, “Bu
depremde öyle içerikler gördük ki enkaz altından çıkan çocuk enkaz görevlisi
tarafından videoya çekilip sosyal medyada paylaşılıyor. Hatta çocuğu kucağına
almış belki de sedyeye koyması gereken noktada videoya çekmeye çalışıyor. Bunun
yanı sıra bu paylaşılan görüntüleri diğer sosyal medya kullanıcıları tarafından
tekrar paylaşılma meselesi var. Hızla büyüyen paylaşım süreci yaşanıyor. Algoritmalar
da devreye giriyor. Bir kişi görüntüyü paylaşınca başkalarının önüne de çıkmaya
başlıyor.” dedi. Sosyal medya paylaşımları hakkında yorumlarda bulunan Bilgiç, çocukların
görüntülerinin, videolarının onların kişilik hakları olduğunu belirterek üçüncü
kişilerin izin almadan bu görüntüleri paylaşamayacağını vurguladı. İnsanların sosyal
medyada çocuk fotoğraflarını istedikleri gibi paylaşmasının hak ihlali
olduğundan söz eden Bilgiç, bu çocukların dava açma hakları olduğundan da
bahsetti. Kişilik hakkı ihlaliyle ilgili dava süreçleri başlarsa bunun örnek
teşkil etmesi adına önemli olacağını belirten Prof. Dr. Emel Şerife Baştürk,
“Umarım çocukların yakınları da bu durumun takipçisi olurlar.” dedi.
Unutulma
hakkı unutulmamalı!
Bilgiç, “Çoğu çocuk ismiyle, görüntüsüyle, yaşıyla
paylaşıldı. Depremzede diye nitelendirilerek paylaşıldı. Birey, kendi adını
arattığı zaman ömrünün sonuna kadar bu görüntülerle karşı karşıya kalabilir.
Kişinin talebiyle bunun sona erdirilmesi mümkün. Bunların kaldırılmasının talep
edilmesine, unutulma hakkı diyoruz.” dedi. Prof. Dr. Emel Şerife Baştürk, unutulma
hakkıyla ilgili olarak, “Yakınlarına yıllar sonra bile olsa ulaşabilme
olasılığı bazen bu arzuyu geri plana itebiliyor.” ifadelerini kullandı.
Bütüncül
afet yönetiminde eksikler var
Bütüncül afet yönetimi başlığını vurgulamak isteyen
Baştürk, “Bu konuda da çok iyi eğitilmediğimizi görmüş olduk. Ambulans ve Acil
Bakım Teknikerinin (Paramedik) ve ambulanstaki hastayı taşıyan kişinin de etik
boyutuyla ilgili bilgi düzeylerinin ve farkındalıklarının çok düşük olduğunu
gördük. Kimse bu kişilere bir yaralının fotoğrafının çekilmemesi gerektiğini
söylememiş mi?” dedi. Bir sağlıkçının bu konuyu zaten biliyor olması
gerektiğini aktaran Baştürk, sonrasında bir hastanede çocukların gazeteciler
tarafından ziyareti sırasında yaşananlara değinerek hastane yönetiminin de bu
noktada bilgisiz olduğunu dile getirdi. Çocukların belki psikolog eşliğinde
görüştürülebileceğini veya sorulacak sorular konusunda gazetecilerin oradaki
sağlık ekiplerince uyarılabileceğini ifade eden Baştürk, bunların hiçbirinin
olmadığı bir ortamın söz konusu olduğunu söyledi. Baştürk, “Medyanın eksikleri
var ama bütün kurum ve kuruluşlarının bir arada işleyebilir olması gerekiyor.
Birisi aksadığında hepsi birbirinin akışını aksatabiliyor. Daha büyük bir
farkındalık ve makro bakışlar geliştirmeye ihtiyaç var.” dedi.
“Çocuklara
haberlerde nasıl yer verileceği gazetecinin kendisine kalıyor”
Sahada çalışan gazetecilerin çocuk görüntülerini
paylaşıp paylaşmaması konusuna değinen Bilgiç, “Bütün dünyada birtakım
gazetecilik etik ilkeleri ve prensipleri var fakat çocuk görüntülerinin
paylaşıp paylaşılmaması hakkında net bir yazılı kural yok.” dedi. Bilgiç,
“Çocuklara haberlerde nasıl ve ne şekilde yer verileceği gazetecinin kendisine
kalıyor. Gazetecinin geçmişi, hayata bakışı, prensipleri, kendi etik ilkeleri
ve vicdanına kalıyor.” ifadelerini kullandı. Birleşmiş Milletler Çocuklara
Yardım Fonu (UNİCEF)’in, “Çocuk hakları ve gazetecilik uygulamaları” başlıklı
bir kitapçığı olduğundan bahseden Bilgiç, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nun
ve BBC’nin çocuk haberciliği ile ilgili rehber ilkeleri olduğundan da söz etti.
Bilgiç, “Bunların hepsinde çocuk ile haber yapılabileceği ve bu haberler
yapılırken nelere dikkat edilmesi gerektiği anlatılıyor. Bu sebeple iş
gazeteciye kalıyorsa gazetecinin bu konuda önceden düşünmüş olması, bu etik
ilkelerin farkında olması, okumuşluğu ve öğrenmişliği olması gerekiyor.” dedi. Türkiye
medyasının ideal olana yaklaşmış olmadığını belirten Bilgiç, çocuk hakları
odaklı gazetecilik pratiği geliştirilmesine yönelik eğitimler verilmesi
gerektiğini söyledi. Üzerinde uzlaşılmış net kurallar olmadığını ama etik
ilkeler olduğunu ve çocuğun yüksek yararını gözeten haberciliğin mümkün olduğuna
değinen Bilgiç, çocuk odaklı habercilik yapılabileceğine dair örneklerin de var
olduğundan bahsetti. Ardından Bilgiç, BBC Türkçe’de yayınlanan refakatsiz
çocuklar ile ilgili bir haberi örnek verdi. Bilgiç örnek haberi, “Çocukları
yatarken görüyoruz ama kolunu veya başının arka planından görüyoruz. Çocuğun
yüzünü veya bedeninin bütününü görmüyoruz. Haberin arkasında dramatik bir müzik
de yoktu, çocukların sesi vardı.” diyerek aktardı. Bilgiç bu haberin derslerde çocuklar
ile ilgili haberlerin nasıl yapılabileceği noktasında örnek olarak gösterilebileceğini
söyledi.
Reyting
mi çocuğun yüksek yararı mı?
Bilgiç, habercilerin reyting kaygısıyla çok hızlı hareket ettiğini ama konu çocuklar olduğunda duraksayıp düşünmeleri ve durumun çocuğun yararına hizmet edip etmediğini sorgulamaları gerektiğini vurguladı. Bilgiç çocuğun kendisini ilgilendiren bir konuda görüşünün alınmasının bir hak olduğuna değinirken çocukla konuşurken doğru bir şekilde yaklaşılması gerektiğini vurguladı. Çocuğun duygusal olarak yaralanmasına sebep olacak soruların sorulmaması gerektiğinden bahseden Bilgiç, çocukla konuşurken çocuğun rahat hissettirilmesinin şart olduğunu ve mümkünse velisinden izin alınması gerektiğini söyledi. Çocuk görüntüleriyle ilgili literatürde çok konuşulan tarihsel örnekler olduğundan söz eden Bilgiç, kamunun bilgilenmesinin de yüksek bir yarar olduğuna değinerek Aylan Kurdi fotoğrafını örnek gösterdi. “Gazetecilere sorulduğunda ‘O fotoğraf yayınlanmalıydı.’ diyorlar. Çünkü o fotoğraf mülteci krizinin bütün dünyada gerçekten idrak edilmesini sağlayan tarihi bir andı. O fotoğrafı çeken, çekmeliydi. O fotoğraf yayınlanmalıydı. Çünkü tarihe geçecek fotoğraflardan biriydi.” ifadelerini kullanan Bilgiç, durumu sembolize eden, konuyu özetleyen, anlatan, dikkat çeken, farkındalık yaratan çocuk fotoğrafları olduğunu belirtti. Dolayısıyla, ‘Çocuğun fotoğrafı hiçbir koşulda medyada kullanılmamalı.’ diyen bir kaynak olmadığını, her zaman bir tartışma olması gerektiğini vurgulayan Bilgiç, “Kamunun bilgilenmesi de yüksek bir yarar. Bu bilgilendirmeyi, Aylan Kurdi’nin fotoğrafını kullanarak yaptıysan orada da sorumlu davranmış sayılırsın. Dolayısıyla gazeteciliğin de mesleki prensipleri çerçevesinde bunun olabileceğini söylüyoruz.” dedi.
Muhabir: Oğuzhan Hafızoğlu