Antika Saat Tamirciliğinin Dördüncü Kuşak Temsilcisi: "Nezihi Arıcı”

İstanbul, sayıları günden güne azalan işinin ustası nadide insanlara ev sahipliği yapmaya devam ediyor.

Bu Gönderiyi Paylaş

İstanbul, her türlü meslekten ustaların bulunduğu bir şehir. Dolaştığınız bir caddede, girdiğiniz bir sokakta işinin ustası olmuş insanlarla karşılaşmak mümkün. Ancak son zamanlarda hem İstanbul'da hem de Türkiye'de ustalık arz eden dükkanların sayısı bir hayli azalmış durumda. Türk edebiyatının en önemli romanlarından Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” romanının kahramanı saat tamiri ustası Hayri İrdal’i bilirsiniz. Kitapta hafızalarımıza kazınmış bir cümle vardır: “Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır.” İşte, İstanbul’da o zamanı ayarlayan, sayıları günden güne azalan işinin erbabı ustalardan biri de Nezihi Arıcı.


Nezihi Arıcı, antika saat tamirciliği yapan bir ailenin dördüncü kuşak temsilcisi. Hikâyeleri de Adapazarı’nda başlıyor. 1954 yılında Sakarya’da doğuyor. Uzun süre Sakarya’da yaşayıp ustalığını da aynı şehirde sürdürürken, 1999 depremi sonrası soluğu ailece İstanbul’da alıyor ve o tarihten itibaren de şehrin nadide usta saat tamircilerinden biri olarak anılmaya başlıyor.

Nezihi Usta, sen yaptığın işle ve etrafınla kurduğun iletişimle Kadıköy’ün ve İstanbul’un önemli figürlerinden birisin. Ama senin asıl hikayen burada başlamıyor. Senden kısaca hikâyeni dinleyebilir miyiz?

1954 yılında Sakarya’da dünyaya geldim. O zamanlar Sakarya kendi halinde, kendine has bir şehirdi. Biz de aile olarak şehrin önemli saat tamircilerinden biriydik. Ben de atalarım gibi ailemin yanında yetişerek başladığım mesleğe. Ben bu mesleği sürdüren 4. kuşağım. Babam, benim ilk ve tek ustamdı. Çocukken okul çıkışları soluğu babamın yanında alırdım. Babam çocukken önüme saat bırakır, “Sök bunları” derdi. Sökerdim, sonra babam “Şimdi de bunları topla bakalım” deyince toplayamazdım. Babama baka baka, yavaş yavaş işi elime almaya başladım. Bir gün 10-11 yaşlarında babam yine önüme saat bıraktı, yine sök ve topla dedi, hemen toplayabildim. O saati toplamaya başladığım gün, mesleğe de adım atmış oldum aslında. Lise eğitimi bitine kadar babamın yanında çıraklık yaptım.

Ülkece yaşadığımız ortak acılardan biri de 1999 depremi. Bu tarih senin ikinci bir hikâyenin başlangıcı diyebilir miyiz?

Evet, aynen öyle. Adapazarı’ndaki dükkânımız 1800’lü yıllardan kalma dedemin babasına ait bir saatçi dükkânıydı. 1999 yılına kadar o dükkândaydım.  Malum, Adapazarı, depremden etkilenen bir bölge. Deprem sonrası Adapazarı’nda işlerimiz bozuldu. 6-7 ay dükkânı açamadık. Biz de aile olarak soluğu İstanbul’da aldık. İstanbul’da yaşamak için yolumuz Kadıköy’ün Moda semtine düştü. Mesleğimizi burada da sürdürmek istedik. Bu dükkânı buldum. 22 yıldır burada faaliyet gösteriyorum. Kadıköy, gelenekli eşyaları seven bir kitleye sahip. Saatten ve değerlerden anlayan bir kesim yaşıyor bu semtte. Esnaf olarak İstanbul bize, biz de İstanbul’a değer kattık. Bu bölgede yaşamaktan çok mutluyuz.

 

“Saatin çıkardığı tik-tak sesi aslında ruhunuza işleyen bir sestir.”

 

Nezihi Usta, sen çok özel bir mesleği, bir ustalığı sürdürüyorsun. Mekanik ve antika saatler üzerine tamirciliği sürdüren usta birkaç kişiden birisin İstanbul’da. Çağımız artık dijital bir döneme girmişken, saatler de dijitalleşmişken sen bu dükkânı ve mesleğini nasıl devam ettirebiliyorsun?

Evet doğru, dönem dijitalleşme dönemi. Şöyle ki, bizim zamanımızda zaten dijital saat yoktu. Haliyle eski mekanik usul saatleri tamir ederdik. Dijital saatler çıkmaya başlayınca mekanik saatler de antika sınıfına girmeye başladı. Aslında dijital saat de tamir ederim ama onunla uğraşmıyorum. Israrla duvar, masa, cep ve kol saatlerinden antika ve mekanik olanlarını tamir ediyorum. Saatin çıkardığı tik-tak sesi aslında ruhunuza işleyen bir sestir. Rahatlatır insanı. Saatin bu sesi zikreder, “Allah” der adeta. Bize babamız, dedemiz bu sesi böyle öğretti. Her şey Allah’a zikreder, saatin bu sesi de öyledir. Beni bu zikrediş sakinleştirir, bu ses mutlu eder. Bu da sizi ayakta tutar.

 

“Ustalık; zamanla, yıllarını o meslekte geçirmekle alakalı bir şey değildir sadece.”

 

Nezihi Usta, bu ustalık kavramı son zamanlarda azalmış durumda, daha doğrusu el ustalığı. Hem de senin yaptığın gibi popülerliği de az olan bir alanda ustalık. Ustalık kavramı sence nedir?

Aslına bakarsanız ustalık, zamanla, yıllarını o meslekte geçirmekle alakalı bir şey değildir sadece. Kendinizi o işe adamalı, bir bağ kurmalısınız. Ben mesela saatlerle bir bağ kurdum. Bir de baktım ki o zamandan bu yana meslekte de 50 yılım geride kalmış. Hem işe kendine adayınca hem de üstüne yılları da ekleyince ustalık mertebesi kaçınılmaz oluyor. Ama her şeye rağmen tevazu sahibi de olmanız gerek. Çok bilmişlik, ahkam kesmek de zararlıdır. Bunlar ustalığınıza zarar verir. Usta denen kişi topluma ve yakınlarına örnek olmalı. Bir işin ustası, örnek bir karakter olunca o zaman ustalığı tam anlamıyla kazanmış olur.

Peki, sadece saat tamirciliği özelinde ne demek istersin?

Saat tamirciliğinde parayı ön plana tutmayacaksınız. Saat tamirciliği gönülden yapılır, göz nurudur. İlmik ilmik işlersin. Bir de tabii sevgi olmadan, mesleğe saygı olmadan bu işi yapamazsınız. Öyle çok paralar kazanamazsın bu işten. Karın doysun yeter. Ama bilirsin ki değerli bir şey yapıyorsun. Bu işte devam etmek böyledir.

 

“Tüketim toplumu, küçük usta işi dükkanlara, zanaatçılara da zarar verdi.”

 

Günden güne değerlerini kaybeden bir şehirde yaşıyoruz. Bu değerlerden biri de röportajımızın da konusu olan ustalık kavramı. Ustalıklarını, ustalığını neden yitirdi bu şehir ya da bu ülke?

Biliyorsun ben sonradan İstanbul’a gelen biriyim. Ama İstanbul’a yakın bir şehirde doğup büyüdüm. Sık sık İstanbul’a gelip giderdik. İşimiz gereği de esnafları gözlemleme şansım olurdu. Burası büyük bir metropol. İnsanlar bu metropol içinde bir koşuşturma peşinde, hızlı bir tüketim toplumu oluştu. Bu tüketim toplumu, küçük usta işi dükkanlara, zanaatçılara da zarar verdi. Kimsenin bir şeyi uzun uzun beklemeye sabrı yok. Tabii dijitalleşmenin, endüstriyelleşmenin zararını da bu küçük usta işi dükkanlar gördü. Bir de tabii manevi değerler de azaldı. Yani yaşanmışlığa, emeğe de saygı kalmadı. Bundan dolayı da ustalık, usta işi dükkân sayısı günden güne azaldı.

 

Senin dükkânın sadece bir dükkân adeta bir müze gibi. Burası bir “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” dersek yanılmayız herhalde?

Ne mutlu böyle düşünüyorsanız. Teşekkürler. Dükkânımızda sadece tamir yapmıyorum. Duvar saatlerinden masa saatlerine, kol saatlerinden cep saatlerine kadar dünyadan ve ülkemizden farklı antika saatleri sergileniyor ve de satışını da gerçekleştiriyorum. Sadece saat tamiri için değil bu değerli saatleri görmek ve satın almak için de bana geliyorlar. Evet, dediğin bir roman isminde de olduğu gibi burası “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”.

Muhabir: Reha Bahadır Kadak 

Galeri