Kandıra'dan Dünya'ya Yayılan Tohum Hikayesi

2016 yılında Türkiye'nin Kadın Girişimcisi yarışmasında "Narköy Çiftliği" projesiyle birinci olan Nardane Kuşçunun hayat hikayesini, birinci ağızdan dinledik.

Bu Gönderiyi Paylaş

Adana Ceyhan'da babaannesinin yönettiği bir çiftlikte doğan Nardane Kuşçu, çiftlikleri kadınların yönettiğini söyleyerek, "Savaş zamanlarında çiftlikleri kadınlar yönetir. Erkekler ya askerde ya yaşlı ya da çok küçük yaşlarda olurlar. Bundan dolayı çiftliklerin yönetiminde kadınlar söz sahibi olmuştur. Kadın çiftçilik yaparken ilk önce evini, ailesini, köyünü, obasını ve cephedeki çocuğunu doyurmayı düşünür. Gerekirse  doğal bitkilerden ilacını yapar, bu yardımlaşma ile devam eder." ifadelerini kullandı.

TOHUM MACERAM KÜÇÜK YAŞLARDA BAŞLADI

Tohum toplama macerasının çok küçük yaşlarda başladığını ifade eden Kuşçu, kötü adamlar geldi diye kuşa kurda atmak için topladığı tohumlardan bugünlere geldiğini belirtti. Kuşçu, "İlk topladığım tohum karpuz çekirdeğiydi. Anısı var tabii. Babamın onun için bir şeyler yapmam hoşuna giderdi. Bir gün karpuz doğradıktan sonra çekirdeklerini ayıkladım. Babam da beni şımartıyorsun kızım diyordu. Halbuki kurda kuşa atmak veya saklamak için ayıklardım tohumları. O günlerden bugünlere getirdiğim karpuz tohumlarım var. Pek konuşulmasından hoşlanmasam da üç buçuk taneden çoğalttığım buğday tohumum var. Kandıra liman olduğu için buraya mısır erken gelmiştir. Birçok mısır tohumumda var." dedi.

 

EĞİTİMİ SEVEN BİR AİLEM VARDI

Eğitimi seven ve destekleyen bir ailede büyüdüğünü dile getiren Kuşçu, hem teknolojiyi hem de doğayla iç içe olduklarını söyledi. Marshall yardımlarını görüp uyanmış çocuklardan biri olduğunu ifade eden Nardane Kuşçu, kötü insanların memlekete zehir getirdiklerini dile getirdi. Kuşçu, "İlaç getirdik, ilaç verdik diyorlardı ama ben bu getirdikleri zehirler yüzünden ölen insanlar gördüm hem de çocuk yaşımda. Yanlış kullanımlar ve araziler geniş olduğu için zehirleri uçaklardan atarlardı. Küçük yaşlarımda çok kötü şeylere tanıklık ettim." dedi.

 

ADALET SEVGİ ÖZGÜRLÜK

"İlkbahar ve sonbahar seferberlik zamanlarımızdır. Ekeriz, sonrasında ektiklerimizi toplarız. Her mevsim çok yoğun oluruz. Seralarımız var oralarda ekip biçmeye sürekli olarak devam ederiz. İnsanlar ne zaman bir girişim yapar biliyor musun ? Bir değeri zarar gördüğünde. Benim adalet, sevgi ve özgürlük adı altında üç tane vazgeçilmez değerlerim var. Okul sadece test çözmek için değildir. Macera, keşif hepsi ellerinden alınmış çocuklar var. Bana çok adaletsizce gelmişti. Ben de bunun üzerine eğitim içeren organik tarım çiftliği kuracağım dedim ve çok şükür bu hayalimi gerçekleştirdim."

 

ONLAR TOPRAĞIN ÖZ ÇOCUKLARI

Tohum odasında 1200 civarı üzerinde ata tohumu çeşidinin olduğunu söyleyen Kuşçu, tek çeşit olan sadece Ginko ağacının olduğunu onun dışındakilerinin hepsinin versiyonlarının bulunduğunu ifade etti. Kuşçu, "Yabani bitkileri de çok önemserim, kaybolursa diye her ihtimale karşı onlardan da tohum saklarım. Onlar toprağın öz çocukları. Onun dışında deneme yaptığım 200, 300 çeşit tohumum var. İklim değişikliğini ancak doğada anlayabiliyorsun. Okuyup araştırıyorsun ancak doğada tecrübe ettiklerin ile aynı olmayabiliyor. Buraya geldiğimde 150 sayfalık bir iklim kitabı okumuştum lakin, ancak ekerek anlayabiliyorsunuz iklim değişikliğini." dedi.

 

EKO SİSTEMDE DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY DEĞİŞİM

"Tohumculuk yasasını her ağzına bir lokma koyanın, hele de eğitim alan herkesin bilmesi gerekiyor. Her gün üzerinde oynanıyor tohumculuk yasasının, sertifikalı olmayan tohumların satışı yasak. Sertifikalı olması için de şöyle derler: 'Durulmuş olması gerekiyor, hiç değişmeyecek tohum yapısı. Öylece kalacak.' Bu doğaya aykırıdır. Eko sistemde de değişmeyen tek şey değişimdir. Biz eko sisteme aykırı şeyler elimizden geldiği kadar yapmamaya çalışırız. Eko-sistem yoksa biz de yokuz zaten. Oğlum buna ekinivasyon diyor. Ekoloji varsa ekonomi içinize kök değerlere sadık kalarak inovatif bir şeyler yapabilirsin. Bu doğrudur, oğlumun söylediği bir sözdür."

 

BURADA DOĞAN TOHUMLARA TORUNLARIM DİYORUM

"Biz burada iken doğan tohumlara torunlarım diyorum. Domatesler çok oluyor birbirlerine özeniyorlar. İki farklı domatesten, onlardan çok farklı yine bambaşka oluşan domates tohumu oluyor. İçinde karbonhidrat taşıyanlar çok zor muhafaza ediliyor. Çünkü halk tabiri ile böcekleniyorlar. Onlar için de meşe külü kullanmak gerekiyor. 

Meşe külü kutsal küldür. Pek çok yerde kullanılır. Kurutulmuş ceviz yaprakları, defne yaprakları, aromatik bitkiler muhafaza etmek için kullanılır. Eskiden bez torbalara koyulurdu, küplere koyulurdu tohumlar ve bu şekilde muhafaza edilirdi. Biz burada yüzde elli nem, 14 derece civarında bir oda yaptık, kiler gibi orada muhafaza ediyoruz. Eskiden ufak şişelerde +4 derece olan bir dolapta saklardım tohumları. Şimdi buradaki bütün arkadaşlarımızla birlikte her bir tohumla tek tek ilgileniyoruz. Artık Allah’tan tohumlar düştükleri yerlerden de yeniden filizleniyorlar, kaybolmuyorlar. Toprak temiz, su temiz, tohum temiz yağmur ile de nikahlar kıyılıyor ve yeşeriyorlar."



"GÖZÜNE BAKMADIĞIMA TOHUM VERMEM"

Tohumlarda özellikle buğdayın ihmal edilmemesi gerektiğini söyleyen Kuşçu, "Hem sağlığımız hem de bağımsızlığımız gıdamız. Her canın önce temiz bir gıdaya, canlı ve temiz suya ihtiyacı var. Bunlar olmadan hiçbir şey olmaz. Elimde birçok tohum var ama yeni de birçok tohumumuz var. İklim değişikliğine göre ayarlamamız gerekenler de var. Onları deniyorum. Şu ana kadar fırsat bulup ekemediğim aktarı ekmek istiyorum." dedi. Her isteyen kişiye yetişmenin mümkün olmadığını belirten Kuşçu, "İyi niyetli de olmayabiliyorlar. Kız verir gibi, gözüne bakmadığım kişiye tohum vermem. Bunun bir ölçüsü veya fiyatı yok. Tohum vereceğim kişileri önceden iyice araştırırım. Hastalar, çocuklar ve hamileler hariç tabii. Onlara tohum vermek boynumuzun borcudur." ifadelerini kullandı.

 

BURADA HERKES ÖĞRETMEN HERKES ÖĞRENCİ

Birlikte eğitim yapıldığını ve hem kendilerinin öğrendiğini hem de öğrettiklerini söyleyen Kuşçu, köyden gelen kadın arkadaşların, şirket yöneticilerine eğitim verdiğini söyledi. Kuşçu, "Ezberler bozulur. Herkes öğretmen, herkes öğrenci ve öğrenmenin yaşı veya sosyal statüsü yok. İnsan her daim bir şeyler öğrenir. En büyük öğretmen de doğadır. Çocuklar ile ilgili de çok güzel çalışmalarımız oluyor burada.  Günü birlik verdiğimiz eğitimler var, oryantallik var mesela, orman yürüyüşlerimiz var nareğitim.com üzerinden inceleyebilirler. Çocuklara ve ailelere destek olmak için başladık ve amacımız doğrultusunda kocaman bir aile olduk. Doğayla barışık olmadan tamamen bir dünya barışı sağlamak mümkün değil. Artık kocaman bir aile olduğumuz için bulmakta zorlandığım bir tohum yok." dedi.

 

KANDIRA’NIN TARİHİ BENİ BÜYÜLEDİ

Eşiyle Mersin'de tanıştıklarını ve eşinin Kocatepe gazisi olduğunu ifade eden Kuşçu, "Gemi battı öldü haberi geldi. İki gün sonra kendisi geldi. Bu durumu yaşadıktan sonra, ölümlü dünyada hiçbir şeyi ertelemeye gerek yok diyerek evlenmeye karar verdik. 1974 yılında İstanbul'a geldim. Aynı yılın Temmuz ayında evlendik. Eşim askere gittiği zamanlarda savaş psikolojisi okuyordum. Kandıra'nın tarihi beni büyüledi ve ilgimi çekti. Geçiş bölgesi olması, Kurtuluş Savaşında Kandıra'nın kendini kurtarmak zorunda kalması ilgimi çeken konulardı. Bunlara olan ilgim beni Kandıra'ya getirdi. " dedi.

 

ÇOCUKLARIMA UYGUN TOPRAK OLMAYA ÇALIŞTIM

Hem mesleğini yaparken hem de evlatlarını kucağına alırken hep bir tohumlarmış gibi davranıp sevdiğini söyleyen Kuşçu, "Tohum olmadan olmaz. Aklımın erdiği kadar da çocukların hangi tohum olduklarını keşfedip onlara uygun toprak olmaya çalıştım. Buradaki herkes çok kıymetli. Çifte kavrulmuş bir ekip çıktı buradan. Hem ilk olduğumuz için hem de işimizi gereken hassasiyetle yaptığımız için danışmanlıklar da veriyoruz. Türkiye'de ve Avrupa'da inanılmaz bir talep var. Bu işin sürdürülebilir olmasına çok önem veriyorum. Yanımda hiç kimse olmasaydı bile bu projeyi tek başıma hayata geçirirdim. Belki daha küçük boyutlarda olacaktı ama yine de proje gerçekleşirdi. Temiz iş ile para kazanmanın gerekli olduğunu düşünüyorum." ifadelerini kullandı.

 

Muhabir: Reyhan Akkuş