Nur Yazgan İle İnsanlığın Büyülü Evreni

Yazdığı "Lal Kitap" eseri ile 2007 Duygu Asena Roman Ödülü ile edebiyat dünyasına adım atan, "Zamanın Kokusu" ve "Leyla" kitaplarının yazarı Nur Yazgan ile kitaplarına, yazarlığa ve hayata dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Bu Gönderiyi Paylaş

Nur Yazgan sağlık sektöründe bulunduğu için şahit olduğu acı olayları, büyülü gerçekçilik kurgusu ile harmanlayarak kendine has kalemi ile okuyucularıyla buluşturuyor. Ödüllü yazar ilhama inanmıyor, ona göre ilham masaldan ibaret. Okuyucuları için romanlarını titizlenerek yazıyor. Yazgan, “Yazmaya çok gençken başladım. Kitaplardan oluşmuş bir dünyam vardı ve o dünyanın büyüsü ile gezerdim.” diyerek edebiyata olan tutkusunu anlattı.

Kitap yazmaya nasıl başladınız?

Hayatı algılayışıma kitaplar eşlik eder, bazen iç sesim bile kitaplara has cümlelere dönüşürdü. Zamanla bu his yazı yazma arzusuna dönüştü ve en başta kimseye göstermediğim kısa hikâyeler yazdım. Ardından roman yazmayı denedim. Ve onda daha başarılı olduğumu fark ettim. Ama hala yazdıklarımı çok yakınlarım dışında kimseye okutmuyordum. Bir yayınevine göndersem ya da birine okutursam büyüsü kaybolacak gibi hissediyordum. Böylece ben başkalarına okutmayı reddettiğim iki roman yazdım. Bu çalışmalar benim mükemmele ulaşma arzum yüzündendi. Çok iyi bir okurdum ve kolay beğenemiyordum. O zamanlar bir roman yazdıktan sonra beğenmezsem ‘İnsan okuyacak bunu.’ der, tüm çalışmayı silerdim. Daha sonra rahmetli eşim benim bu yazıp da kimseye göstermeme huyumu eleştirmeye başladı. Ben de bu yoğun eleştirilerden bunalıp yazdıklarımı şehrimizin sevilen şairi Ruşen Hakkı’ya götürdüm. Ruşen Hoca beni iyi bir öykücü olan Fahrettin Demir ile tanıştırdı. ‘Yazdıklarını en iyi o değerlendirir çünkü o hem iyi bir öykücü hem eleştiri ödülü almış bir eleştirmen.’ dedi. Böylece her yazdığımı ince ince değerlendirerek bana tavsiyeler veren, sonraları da çok yakın bir edebiyat dostluğu geliştirdiğimiz rahmetli hocamla tanışmış oldum. Tüm bunlar olurken Fahrettin Demir, Duygu Asena Roman Ödülü’ne katılmam da ısrar etti ya da ödüle benim adıma katılım yolladı, şu an tam hatırlamıyorum. Fahrettin Demir Lal Kitap’ı çok beğeniyordu ve ödülü alacağıma emindi. Nitekim sonunda ilk romanımla ödül alarak edebiyat dünyasına adımımı attım.

Örnek aldığınız bir yazar var mı?

Örnek aldığım bir yazar yok. Bir yazarı örnek almanın insanın özgün bir yol çizmesine engel teşkil ettiğini düşünüyorum. Ama büyülü gerçekçi tarzda yazan bir yazarım ve türün öncülerinden Gabriel Garcia Marquez ve Jose Saramago’dan etkilenirim.


HAYATIN ACI YÖNÜNDEN, BÜYÜLÜ GERÇEKÇİ KURGULARA

Kendinizi nasıl bir yazar olarak tanımlarsınız?

Okurların ve edebiyat konusunda uzmanlaşmış insanların tanımlarını önemserim. Ama ben kendimi tanımlaya ihtiyaç duymadım çünkü tanımlar insanları durağanlaştırır. İnsan tanımlandıkça akışkanlığını kaybeder. Yine de en net söyleyebileceğim şey büyülü gerçekçi tarzda yazmaktan çok hoşlandığımdır. Ben aynı zamanda bir sağlıkçıyım ve hayatım boyunca kucağımda insanlar öldü, gözümün önünde birçok acı yaşandı. Hayatın bu acı gerçekçi yönünden büyülü gerçekçi kurgulara saklanarak kaçıyorum.

Feminist bir yazar mısınız?

Daha önce dediğim gibi tanımlardan kaçınırım ama bu ülkede bir kadın olarak kadınların yaşamının çok ağır olduğunu düşünüyorum ve kadınların hakkını savunacak her türlü konuda var olurum. Bu anlamda feminist bir yönüm var. Ancak feminist bir yazarım diyemem. Çünkü edebiyat her türlü konu ve alanı kapsayan bir uğraştır ve ben alanımı daraltmak istemem. Yarın erkek bakışı açısıyla bir eser de ortaya koyabilirim. Nitekim Zamanın Kokusu daha çok erkek dünyasını inceleyen bir romandır.   


“İLHAM MASALDAN İBARET”

İlham gelmesini bekleyen bir yazar mısınız yoksa ilhamını yaratan bir yazar mı?

İlhama inanan bir insan değilim. Daha doğrusu ben yazdıklarımın tam tersine büyülü hislere inanmayan, diyalektik bakış açısına sahip, mistik her şeyi kendine uzak gören bir insanımdır. Dolayısıyla ilham benim için bir masaldan ibarettir. Lal Kitap’da ilham perisini yeterince işlemiş olmam tabi ki buna inandığımı göstermiyor. Dolayısıyla ilham diye bir şey yoktur. İnsan toplumun ve ülke koşullarının zihninde yarattığı etkileri düşünerek konu belirler.

Kitap yazmaya başlamadan önce ilham gelmesi için bir çalışma yapıyor musunuz?

Evet, çalışmalar yapıyorum. Örneğin; son kitabım Leyla’da Osmanlı’nın saray yaşantısı hakkında yıllar süren çalışmalar yaptım. Birçok kaynaktan notlar aldım. Bu çalışma sırasında olayları oluşturacak kurgu da zihnimde ortaya çıkmaya başlıyor zaten. Tüm kitaplarımı oluşturma aşamasında kitapta asla birebir kullanmadığım ama çoktan zihnimde özümsediğim bir çalışma taslağı vardır. Hiçbir şey yoktan var olmuyor, her şey emekle var oluyor. İlham denilen kavramı kim icat etmiş bilmiyorum ama ‘İlham geldi.’ diyenlere neyin geldiğini ben de çok merak ediyorum. Belki şiir için söylenebilir bir laf olabilir bu ama şiir bile toplumun, doğanın ya da bir kişinin sana hissettirdikleri üzerine oluşur. Beyin denilen muhteşem organ deneyimlerini, hislerini, okuduklarını, izlediklerini örgütleyip senin yazmanı sağlar. Tek bir kavramla aniden ortaya çıkmaz.

Kitaplarınız kendiniz veya çevrenizden bir parça taşıyor mu?

Genelde yakın çevremden gözlemler kullanmam. Ancak ben de iz bırakan bazı anıların birleşimini kullandığım oluyor. Bir karakter ya da olay tek bir kaynaktan yaratılmıyor. Bu soru ile özellikle yakın çevremde çok karşılaşıyorum. ’Şu kitabınızdaki kişi şu mu?’ Hiçbir zaman bir kişiyi örnek alıp yazmadım. Sadece son kitabımda değişik bir şey yapıp kendimi de kitabın içine kattım. Leyla karakterinde fiziksel özelliklerimi ve bazı çocukluk anılarımı kullandım. Bu da kitabın özelliğinden kaynaklıydı. Kitabın sürprizinin bir parçası olmak istedim. Bu kendime oynadığım küçük bir oyundu.


GERÇEK KARAKTERLER BÜYÜLÜ EVRENDE

Sizce kitaplarınızda ortak bir unsur var mı, var ise bu unsur nedir?

Bence en önemli ortak özelliği büyülü gerçekçi olması. Ve muhtemelen hep böyle olacak. Her zaman gerçek bir ana karakter insanlığın büyülü evreninde gezecek. Zamanla, ileride, fantastik bir dünyaya da uğrayabilirim. Çünkü fantastik kurgu da çok hoşlandığım bir türdür. Özellikle, Ursula Le Guin ve Tolkien’i çok severim. Lal kitap’tan önceki, basılmamış roman denemelerimde fantastik dünyalar yaratmıştım. Ama henüz gelecek hakkında konuşmak için erken. Artık tahmin edeceğiniz gibi, gelecekte fantastik yazacağım diye net bir cümle kurup kendimi daraltmak istemeyen bir insanım.

Okuyucularınız şiirsel bir diliniz olduğunu düşünüyor. Şiir kitabı yazma fikrine sıcak bakıyor musunuz?

Evet, okurlar bunu bana her zaman söyler. Bir şiir yazmanın benim için çok zor olacağını sanmıyorum. Ancak ben bir şair olduğumu düşünmüyorum. Çünkü şairler yaşantılarının kendilerine hissettirdiklerini incelikle dile getiren insanlardır. Bense kendine yazıdan bir dünya yaratıp, o dünyada oyun oynamayı seven bir çocuğum. Gerçekte yaşadıklarımın iç dünyamda yarattığı hislerin benim için yazınsal değeri yok. Bu edebi bir tercihten çok kişisel bir tercih. Kitaplarda kullandığım, zaman zaman şiirsel dil kitaptaki dünyanın bana hissettirdikleri ile ilgilidir. Gerçek yaşamdaki hislerimi ortaya koyacak güzel bir şiir kendimi çıplak hissetmeme sebep olacaktır. Yine de manzum öykü türünde birkaç denemem olmuştu. Ve kendimi eleştirdiğim bir konuda iyi bir şiir okuru olmayışımdır. Bu anlamda şiire epey uzağım.

Kitaplarınızda kullandığınız lal motifi sizin için ne ifade ediyor?

Bu motifi sadece ilk kitabım olan Lal Kitap’ta kullandım. ‘Lal’ dilsiz demektir. Ve kitabın kahramanı Zeliha, yaşadığı çevrede kimseyle konuşmayan, sessiz bir karakterdir. Zeliha üzerinden kadının yaşadığı toplumsal baskılarla dilsizleştirilmesi ve dilsizleşmesi anlatılır. Tabi ki bunlar hep Zeliha’nın kadının sadece ilham verici, mistik bir obje olduğunu varsayan ataerkil kültür yüzünden yaşanmaktadır.


KIZINI YAZAR OLARAK KUCAĞINA ALDI

Lal Kitap yazım aşamasındayken siz kızınıza hamile idiniz. Hamilelikteki duygusal değişiklilik durumunun kitaba yansıdığını düşünüyor musunuz?

Evet, mutlaka bazı endişeler ve sevinçler yansıdı. En başta bir kız çocuğum olacağını öğrendiğimde zaten çocukluğumdan beri içten içe hep bir kızım olsa diye hayal ettiğim için çok sevinmiştim. Fakat sonraları bu ülkede kadınların yaşam koşullarını düşündüğümde onun karşılaşabileceği kötülükleri düşünüp çok kaygılanmıştım. Bir kadın olarak zaten hayatım boyunca bu zor koşullardan geçtiğim için gebeliğin duygusal değişimleriyle daha hassas hale gelmiştim. Zeliha’nın yaşadıklarına, gebe değilken yazacaklarıma göre iki kat öfke duyduğum doğrudur. Bir de benim bir hayalim vardı. Kızım doğduğunda bir onu bir yazar olarak karşılamak istiyordum. Ben kendini tamamlamamış bir kadındım. Çocukluğumdan beri hayal ettiğim yazar olma hevesine ulaşmamıştım. Kendini tamamlamamış bir kadın yeni bir kadını nasıl büyütebilirdi? Mutlaka ona bu yarım kalmış hayalin eksikliğini yansıtacak, onun kendi yolunu çizmesine zarar verecektim. Bu düşünceler kitabımı ona layık bir güzellikte yazma hevesimi tetikledi. Dolayısıyla bu kitap kızım Ekin Nehir Yazgan ile birlikte doğdu. Bilemiyorum, ona da karnımdayken kitabın yarattığı hislerin etkisi geçmiş midir? Çünkü doğduğunda o zaten her şeyi biliyormuş gibi akıllı akıllı bakıyordu.


ÖLÜM DÜŞÜNEBİLEN BİR VARLIK OLSAYDI…

 Zamanın Kokusu kitabında ölüme söz hakkı tanıdınız. Peki olaylara ölümün gözünden bakmak nasıl aklınıza geldi?

Bir sağlıkçı olarak her gün ölüme yüz yüze yaşıyorum. Bu benim içimde duygusal bir yük haline gelmişti. Bu yükten kurtulmak istiyordum. Sonra aklımda “Her gün iç içe yaşadığım ölüm düşünebilen bir varlık olsaydı insanı nasıl görürdü?” sorusu uyandı. Amacım, her romanımda olduğu gibi, hayatın getirdiği sorunları kurgu ile oyunlaştırarak içimden uzaklaştırmaktı. Çünkü edebiyat benim için her şeyden önce bir oyundur. Şimdi düşünüyorum da bu büyük bir cesaretti. Bunu yaptığımda, ölümü bir oyuna çeviren bu romanı yazdığımda, hayatımda çok yakınım olan hiç kimseyi kaybetmemiştim. Roman çıktıktan 6 ay sonra eşimi kaybettim, daha sonra da babamı. Hayatta en sevdiğim iki erkek ellerimden kayıp gitti. Anladım ki ölüm oyun değil ve şimdi yazsam bu romanı asla yazamam. Hem bir daha asla bir benzerini yazamayacak oluşum nedeniyle hem kusursuz bir oyunu içeren kurgusu nedeniyle her zaman benim için öteki kitaplarımdan farklı bir yere sahip olacaktır.

Büyülü Gerçeklik türünde yazan bir yazar olduğunuzu biliyoruz. Bunu Zamanın Kokusu kitabınızda hissettiriyorsunuz. Son kitabınız olan Leyla kitabında bir tarz değişimi söz konusu mu?

Hayır, aksine Leyla karakteri öteki kitapların büyüden etkilenen karakterlerinden farklı olarak büyünün kendisine dönüşmüş, sahip olduğu büyülü kadınsal gücü kullanan bir karakterdir. Bu sebeple net söyleyebiliriz ki çok büyük bir değişim geçirmediğim sürece farklı tarzlarda yazmayı düşünmüyorum.

Muhabir: Kumsal Yürek

 

 

 

Galeri