Beyoğlu’nda Gezersin

İstanbul Beyoğlu’nda hoş vakit geçirebileceğiniz yerleri gezdik, gördük ve anlattık.

Bu Gönderiyi Paylaş

Kocaeli’nde yurtta kalıyorsanız ve boş vaktiniz varsa İstanbul’a yakın olma fırsatını kullanabilir ve yola koyulabilirsiniz. Sadece birkaç vesaitle İstanbul’un tarihi mekanlarına gidebilir, vapurla boğaz turuna çıkabilir veya güzel lezzetlerini tadabilirsiniz. Sizler için İstanbul Beyoğlu’nda hoş vakit geçirebileceğiniz yerleri gezdik, gördük ve anlattık.

Kocaeli’nin Ankara, Bursa, İstanbul ve Sakarya gibi büyükşehirlere yakın bir konumda olmasının şansını kullanarak Beyoğlu gezisi için yola koyuldum ve gideceğim ilk yer otobüs durağı oldu. Buradan İstanbul Beyoğlu’na gitmek için önce 200  numaralı  otobüs  hattı, Marmaray  Yenikapı  ve  ardından Hacıosman metrosuyla Taksim’e vardım. Metro durağından çıktığımda beni ilk karşılayan, Taksim Cumhuriyet Anıtı oldu. İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica tarafından yapılmış olan anıt, iki genç Türk yardımıyla inşa edilmiş. Taksim Meydanının simgelerinden olan anıt, estetik görüntüsüyle göze hoş geliyor. Anıtın hemen arkasında ise büyük görkemli Taksim Camisi vardı. Cadde üzerinde bulunan caminin ezan sesi ve kiliselerin çan seslerinin karışımı, ahenk içerisinde kulaklara ulaşıyor. Aslında bu bir yandan birçok kültürün bir arada bulunduğunun da işareti. Zaten cadde boyunca yürürken her milletten insanlarla karşılaşmanız çok olası bir durum. Hatta kendi ülkemizde yabancı bir turist gibi hissetmemiz bile olası... Cadde üzerinde bize sadece ezan ve çan sesleri eşlik etmiyor,  sokak sanatçılarının kullandığı enstrümanlar da duyduğumuz seslerin arasına giriyordu. Bazıları sadece enstrüman çalarken bazıları ise hem çalıp hem söylüyordu, benim gibi elinde kamerasıyla dolaşan gezginler de vardı.


BEYOĞLU ÇİKOLATASI

Beyoğlu’nu adım adım gezerken, semtine has çikolatacısına da uğramadan geçmek olmaz. Biraz gülümsemek ve hazır gülümsüyorken Beyoğlu’nun damakta iz bırakan enfes çikolatasına ne dersiniz? Korkmayın, fiyatları benim gibi öğrenci birine göre bile çok tuzlu değil. Bu yüzden biraz tatlıya “evet” diyelim bence. Çikolatamı yerken bir yandan da etrafa bakındım. Yolun sağ tarafında gözüme takılan balmumu heykel müzesi Madame Tussauds’a şöyle bir göz gezdirdim. Buranın çok pahalı olduğunu duymuştum. Bu yüzden sadece dışarıdan bakmakla yetindim.

 

Yürümeye devam ederken planımda olmayan bir yerle karşılaştım: Sinema müzesi... Hem de öğrenciler için 15 TL. Bunu duyduğumda hemen biletimi

aldım ve içeriye girdim. İçeride ünlü yönetmenlerin oturduğu koltuklardan yazdıkları senaryolara kadar, sinema sanatına ilişkin pek çok içerik vardı.

Eski kameralar, Kemal Sunal’ın balmumu heykeli, alt yazı makinesi, kurgu masası ve sinemaya dair daha bir sürü şey... Hatta Süt Kardeşler filminden hatırladığımız Gulyabani’nin kocaman bir balmumu heykeli de vardı. Müzenin içinde dikkatimi çeken en güzel üç şeyden birincisi müzenin ihtişamlı mimarisi, ikincisi yeşil perdenin önünde durup filmlerin içindeki sahnelerde video çekebilmeniz ve üçüncüsü ise eski telefonların olduğu bölüme gidip ahizeyi kaldırmak! Devamını sürpriz olarak düşünün ve gidin ahizeyi kaldırın.

 

ÇANLAR ÇALIYOR

Müzedeki turum bittikten sonra caddeye çıktığımda hemen karşıda Beyoğlu Sineması’nı gördüm. İçeri girdiğimde farklı bir atmosferle karşılaştım. Akustik bir mekâna benziyordu. İçeride, eski büyük bir kamera haricinde pek bir şey yoktu. Sinemadan çıktığımda, beklediğim çan seslerini duymaya başladım. Yaklaştım... Sent Antuan Kilisesi. İstanbul’un en büyük ve cemaati en kalabalık kilisesi. Kiremit renginde ve kuş bakışı bakıldığında haç işareti şeklindeki kilisede, video çekmek yasak olsa da fotoğraf çekimine izin veriliyor. İçerisi çok geniş, yüksek tavanlı ve farklı bir kilise. Bu ihtişamlı kiliseyi görmeden Beyoğlu’ndan çıkmayın.


BEYOĞLU’NDA GALATASARAY TARAFTARI

Galatasaray Lisesi’nin önünde bir taraftar grubuyla karşılaşıyorum. Maç günleri forma giyen 7’den 70’e insanlar görmek çok normal olsa dahi şaşırmıyor değilim. Görünen o ki eğlenceli bir ekibe denk geldim! Akşam oynanacak Barcelona maçı için şarkılar söyleyip tezahürat yapıyorlardı. Bu seslerin eşliğinde Narmanlı Hanın içine girdim. Çiçek pasajına benzer girişi bulunan bu hanın içerisinde kafeler ve illüzyon müzesi vardı. Müze dikkatimi çekti ve içeri girdim. Öğrenci ve tam bilet fiyatları oldukça yüksek; öğrenci indirimli bilete 60 TL ödedim. İçerisi garipliklerle doluydu. Aynalar, görsel hileler, renk odası... Gidip deneyimleyeceğimiz bir yer daha listeye eklendi.

 

PERA PALAS’TA GÜN ORTASI

Günün sonunda gezinin mimarı olan son durağıma sıra geldi. Son günlerde “Pera Palas’ta Gece Yarısı” dizisiyle gündeme gelen Pera Palas Otel. Görkemli mimarisinden dolayı “Burada bir gece olsa kalabilir miyim?” düşüncesi aklımın içinde dolaşmaya başladı. Buraya gelecek olanlara en önemli tavsiye ise otelin ziyaret saatlerinin olduğunu unutmamaları! Maalesef ziyaret saatlerine denk gelemedim. Fakat otelde çalışan bir görevli, içerideki ziyaretçileri kadrajına almadan fotoğraf çekebileceğimi söyledi. Heyecanla içeri girdim. Orient Express’in Paris-İstanbul seferlerini başladığında yolcularına yüksek standartlarda hizmet veriyordu fakat yolcuların İstanbul’da aynı konforda konaklayabileceği bir yer yoktu. Bu ihtiyacı karşılamak için Pera Palas Otel’i, Haliç’in derin sularına karşı inşa edildi.kişiye ev sahipliği yaparken, gelmiş geçmiş en değerli konuğu ise Mustafa Kemal Atatürk oldu. Diğer önemli kişilerden diğeri ise Agatha Christine. Söylenenlere göre, “Doğu Ekspresin’de Cinayet” isimli romanını 411 numaralı odada yazmış. Ernest Hemingway, Jacqueline Kennedy, Alfred Hitchcock, Kraliçe 2.Elizabeth, İsmet İnönü gibi önemli kişiler de geçmişte bu otelde konaklayan isimler. Oteldeki diğer önemli detaylardan biri ise Türkiye’nin ilk elektrikli asansörünün burada olması. Bu devasa asansör, tam 130 yaşında. Pera Palas’ın hikayesi 19. Yüzyılın sonlarında başlarken, benim Pera Palas’taki hikâyem burada son buldu.

 

Muhabir: Cansu Hacıyakupoğlu