Umuttepe Depreme Hazır Mı?

Türkiye için deprem yıllardır doğal afetlerin en bilineni ve en korkulanı olma özelliğini sürdürüyor.

Bu Gönderiyi Paylaş

Kocaeli Üniversitesi’nin olası deprem risklerine karşı geliştirdiği projeleri Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Jeofizik Mühendisliği Sismoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fadime Sertçelik, Genç Açı okurları için aktardı. Ayrıca afet iletişiminin gazetecilik boyutunu ‘Afet Odaklı İletişim’ kitabının yazarı KOÜ Gazetecilik Bölüm Başkanı Doç. Dr. Selma Koç Akgül ile konuştuk.

Deprem ülkesi Türkiye neden olası bir deprem felaketi öncesinde önlemlerini almıyor? Kocaeli Üniversitesinin depremle ilgili çalışmaları var mı? Verilen uyarıları ve alınması gereken önemleri ne kadar dikkate alıyoruz? Uzmanların uyarılarını neden kulak arkası ediyoruz? Neden ve nasılları siz okuyucularımız için araştırdık ve derledik. 

Deprem ile ilgili hem Kocaeli Üniversitesinde hem de Kocaeli özelinde Türkiye’de proje ve hazırlık çalışmaları kapsamında neler yapılıyor?

Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü altında Sismoloji Ana Bilim Dalı var.

Sismoloji veya deprem bilimi, yer hareketlerini ve depremleri inceleyen jeofizik bilim dalıdır. Dalga yayınımı prensibi ile arzın merkezi incelenebildiği gibi, çok küçük yeryüzü parçasının incelenmesi de olanaklıdır. Sismoloji veya deprem bilimi, yer hareketlerini ve depremleri inceleyen jeofizik bilim dalıdır.

Sismoloji Bilimi ile ilgili her konuda, bölümdeki bütün hocalarımız aktif bir şekilde çalışıyor ve bu kapsamda projeler yapıp dersler veriyorlar. Üniversite çapında ‘Temel Afet Eğitimi’, ‘Afet Yönetimi’ ve ‘Afet Yönetimine Giriş’ gibi derslerin büyük bir kısmında da mezun olana kadar öğrencilerimize deprem temelli bilgiler veriyoruz. Düzenli olarak sempozyumlar gerçekleştirip, deprem ile ilgili farklı boyutları ele alıyoruz. Projeler genelde Afet ve Acil Durum Yönetmeliği Başkanlığı (AFAD) ve Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) işbirliğinde yapılıyor. Bilimsel Araştırma Projesi (BAP) üzerinden yapılan projeler var. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi (KBB) ile üniversitemizin ‘Afete Hazır Mahalle’ adında ortak bir projesi mevcut. Bu kapsamda mahallelere gidilip muhtarlara okullardan temsilcilere ve halka afet eğitimi veriliyor. Mühendislik Fakültemizin girişinde 7/24 kayıt alan, ‘Deprem Kayıt İstasyonları’ var. Bir diğer projemiz ise bu istasyonların kurulacağı zeminlerin belirlenmesi üzerine. Depremlerin binalara etkisini ölçmek için üretilen etkili bir proje. Özellikle Elektronik Üniversite Seçmeli Ders (ESD) olan afetle ilgili derslere ilgi çok fazla. Son derste öğrencilerden afet farkındalıklarındaki değişiklikleri bana anlatmalarını istiyorum. 14 haftanın sonunda öğrenciyle konuştuğumda farkındalığın farklı boyutlara vardığını görüyorum. Deprem sırasında yaralanma ve ölümlerde özellikle yaralanmanın yüzde 50’sine neden olan şeyler günlük yaşantıda kullanılan eşyalar. Dönemin sonunda öğrencilerimize ya da ailelerine mutlaka bu düzenlemelerden bir ya da birkaçını yaptırmış olabilmek çok kıymetli. Bu durumlar gençlerin afete bakışlarının eğitim ile çok daha üst düzeye çıkarılabileceğinin kanıtı.

Yeni bir yerleşke olan Umuttepe Yerleşkesi, 1999’dan sonra buraya taşındı. Binalarımız depreme dayanıklı mı?

99 depreminde yeni asistan olmuştum ve o dönemde üniversitemiz Anıtpark’taki yerleşkede yer alıyordu. Deprem sabahı uyandığımızda binalarımız kullanılmaz vaziyetteydi. 1992 yılında kurulmuş genç bir Üniversite olarak kampüs arayışı zaten hali hazırda vardı ve çeşitli yerler söyleniyordu. Bunlardan birisi de Arslanbeydi. Arslanbey’de de bazı fakülteler yapılmaya başlanmıştı ve fayın tam kampüsün içerisinden geçmesi nedeniyle de binalar maalesef yıkıldı. Sonrasında soru işaretleri oluştu: “Kampüs acaba oraya mı kurulmalı? Farklı yere mi yapılmalı?” Üniversitelerin şimdiki hali göz önünde bulundurulduğunda çok büyük yapıların bulunduğu yerler olması sebebiyle Arslanbey’den vazgeçildi. Dönemin Rektörü Prof. Dr. Baki Komsuoğlu, Umuttepe’yi yeni kampüs olarak belirledi. Sonrasında yapılan binalar, Kocaeli’nin hem deprem geçirmiş bir il olduğu gerçeği göz önünde bulundurularak hem de yeni deprem yönetmeliğine uygun olarak inşa edildiler. Zemin olarak sağlam bir yerdeyiz, kampüsümüzdeki binalarda deprem açısından çok rahatlıkla durulabilir vaziyette.

Depremlerde yapısal etkiler ve plansız büyümenin Kocaeli özelindeki sonuçları nelerdir?

Fay dağdan geçmez, ovadan geçer. Kırık olduğu için suyu boldur. Fay nedeniyle o bölgeler çok verimlidir. Bu açıdan bakıldığında insanlar yerleşim yeri olarak dağı değil düzlük yeri seçerler. Tarım yapacaksa verimlitoprakları seçerler. Suya ihtiyaçları varsa suyun bol olduğu yerleri seçerler. Dolayısıyla buralar fayların olduğu yerler. Doğu Anadolu fayının üzerinde 8 tane Büyükşehir yer alıyor, bunlara ek olarak Kuzey Anadolu fayı da var. İstanbul da dâhil olmak üzere bütün illerimiz fayın üzerinde kurulu. Bu durumun nedeni, oralarda daha rahat yerleşim yerleri kurulmasıdır. Rahat bir yaşam istenmesini doğal karşılıyoruz fakat binaların da buna göre yapılması gerekir. Fayı ve fayın üreteceği depremi biliyorsak bu duruma uygun binalar yapmalıyız. Düzenli bir kentleşme oluşturmak zorundayız ve bu kentleşmeyi oluşturan binaların da depreme dayanıklı olması gerekiyor. Her zemine bina yapabilirsiniz ama zemin ile binanın deprem sırasında ortak hareket etmelerini sağlayacak, birbirlerine zarar vermeyecekleri sistemi oluşturmak zorundasınız. Oysa biz ne yapmışız? Boş bulduğumuz her araziye binalar yapmışız. Kaçak katlar çıkmışız. Üzerine çıkan aflarla bunları resmi hale getirmişiz. Bunları yapan kim? Biziz. Hep söylediğimiz gibi: Deprem öldürmüyor, binalar öldürüyor.

Toplumda deprem farkındalığını arttırmak hususunda neler yapılabilir? Üniversiteler farkındalık oluşturma ve arttırma hususunda hangi görevleri üstlenmelidir?

İlköğretimden itibaren eğitimler verilmeye başlanıyor. Uygulamalı eğitimlerin daha fazla verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Teorik olarak ilkokuldan bir şey hatırlamıyor olabilirsiniz fakat yaptığınız bir tatbikatı hatırlarsınız. Uygulama, bilgiyi daha kalıcı hale getiriyor. Deprem sırasındaki davranışlarda da öyledir. Deprem esnasında iki davranış türü sergilenir. Bunlardan birincisi ya anlık olarak bağırma çağ ırma durumu ile reaksiyon göstermedir ya da ikincisi, daha önce yapılan bir tatbikattaki öğrenime göre davranılmasıdır. Bu sebeple tatbikatların daha kalıcı olduğunu görüyoruz ve arttırılması gerektiğini düşünüyorum. İnsanlarda bir noktadan sonra depremlerin alışkanlık haline gelmesi bizleri zorluyor. Bir şekilde vatandaşa ulaşmamız gerekiyor. Konu deprem olduğunda vatandaş bizden daha çok bilgiye sahip oluyor. Yalan yanlış her şeyi biliyor. Sonrasında unutuyor ya da unutmak istiyor. Böyle bir toplumumuz var. Dolayısıyla burada iletişimcilerin devreye girmesi gerekiyor.

Teknik konular ve projelerin yanı sıra afet iletişimi ve medya konusunu ve bu bağlamda iletişim alanında neler yapılabileceğini, afet öncesi ve sonrası haberler kapsamında korku kültürü, gazetecinin haber kaynakları ve aktörlere ulaşımı konularını Doç. Dr. Selma Koç Akgül ile değerlendirdik. Türkiye’de deprem haberciliğini ele alan Akgül, gazetecilerin afet eğitimi alması noktasında önemli açıklamalarda bulundu.

Afet durumunda iletişimin ve medyanın rolünden bahsedebilir misiniz?

İletişim boyutunda en önemli şeylerden bir tanesi erken uyarı sistemlerinin bu noktada topluma iletilme süreci. Hangi iletişim kanallarının kullanılacağı ve bunun ne zaman hangi sinyallerle kimler tarafından iletileceği ve ona uygun tahliye süreçlerinin nasıl yapılacağı konusu en önemli olgu. Bu sayede yeni tehlike ve riskleri engellemiş olursunuz. Afet yönetiminde sadece afet olduğunda iletişim konusunu ve araçlarını hatırlamak değil afet öncesi, sırası ve sonrasında bir bütün olarak değerlendirmek gerekiyor. İletişim olgusu afetin sadece bir boyutuna indirgenemez. Bu noktada da önce afetle ilgili doğru tanımlamaları ve kavramları anlamlandırmamız gerekiyor.

Bu anlamda iletişim alanında neler yapılabilir?

İletişim bilimi boyutunda baktığımızda gazetecinin buradaki konumunu doğru sorgulamamız lazım. Bu bağlamda afetler ile ilgili risk farkındalığının oluşturulması gerekiyor. Hangi tehlike ve risklerle karşı karşıyayız? Hangi olgular risk ve tehlikeleri afete dönüştürülebilir? Aklınıza afete yol açabilecek tehlike ve riskler geliyorsa bunlar ile ilgili öncelikli olarak toplumsal bir bilginin ve farkındalığın oluşturulması ve neler yapılabileceğinin belirlenmesi gerekiyor. Bu süreçte bizim eksikliklerimiz var. Afet olduğu andan itibaren ‘Herkes gibi’ medyamız da toplumda o anda ‘Aa afet oldu mahvolduk, yıkıldık.’ diyor. Halkın söyleminin yansımasını da medyada görüyoruz. Olası İstanbul depremini 100 yıldır konuşuyoruz. Deprem olacağının farkında mıyız? Evet, farkındayız. Peki, bireysel olarak bunu engellemek için ne tür tedbirler aldık? Bulunduğumuz binayı değiştirme atılımında bulunduk mu? Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) yaptırıyor muyuz? İlk yardım eğitimi alıyor muyuz? Bireysel olarak savunmasızlığımızı azaltabilecek süreçlerin içerisinde miyiz? Deprem olduğunda medyada çıkan haberlere baktığımızda maalesef oranların çok alt bir noktada olduğunu görüyoruz.

Afet öncesi ve sonrası yapılan haberler korku kültürü oluşturuyor mu?

Korku kültürü son dönemde çok yaygın ve risk toplumuyla ilişkilendiriliyor. Ancak bu noktada haber dili doğru kullanılır ve haber aktörleri de doğru seçilirse korku kültürü değil risk odaklı kültür gelişim gösterir. Riskin değerleme süreçleriyle beraber doğru algılanıp azaltılması ve bununla ilgili tedbirlerin alınma süreçlerine katkı konulabilir. Bu bağlamda da son dönemlerde özellikle 1999 Marmara Depremi’nden sonra afet yönetimiyle ilgili ciddi bir paradigma değişimi gerçekleşti. Bu paradigma değişiminde risk odaklı bir afet yönetiminin afet müdahale odaklı yönetimden çok daha etkili ve başarılı olabileceği gibi aynı zamanda zarar azaltma yönünden de katkı koyulabileceği gözlemlendi.

Afet iletişiminde gazeteci nasıl bir haber anlayışı içerisinde olmalı?

Birincil olarak bu konuyla ilgili uzmanlaşmak gerekliliğini kabul etmek ile başlanmalı. Alanda kesinlikle belli bir bilgi birikimine sahip olmak şart. Bu sürecin içerisinde afet yönetimi ve afet disiplini ile ilgili süreçleri çok iyi bilmek ve haber aktörlerini iyi tanımak gerekiyor. Afet Haberciliği, bilim haberciliğini, çevre haberciliğini ve eğitim haberciliğini kapsıyor. Sonuçta siz kişilere, yaşadığı toplumda ve coğrafyada olası tehlike ve risklerin afete dönüşmemesi için neler yapması gerektiğiyle ilgili bir bilgilendirme süreci yansıtacaksınız. Toplum içerisinde gazeteci olarak siz de yaşıyorsunuz. Bu sebeple siz de o afetten etkileneceksiniz. Dolayısıyla o duygusal ikilem bağlamında gazeteci, afet okuryazarı olmalı. Yani gazetecinin belirli yetkinliklere sahip olması olması gerekiyor. İkincisi ise herhangi bir olası risk, afete dönüştüğünde medya mensubunun nasıl hareket edeceği. Gazeteci, herhangi bir afet olduğunda kendisini koruyabilecek bir beceriye sahip olabilmeli.

Nasıl bir afet haberciliği yolu izlenmeli?

Gazetecilerin etik bağlamda güçlü olabilmeleri de çok önemli. Afet olduğu anda ortaya çıkan tablo da enerji hatları veya iletişim hatları kopmuş olabilir. Bu yüzden gazetecilerin önceden hazırlanmış acil eylem planı olması önem arz ediyor. Bunlar bütünüyle bir habere giderken yapılması gerekenler. Sonrasında ise gazeteci, can kayıplarıyla ilgili mesajları verirken çok dikkatli olmalı. İnsanlar deprem ve afet zamanlarında haber bağımlısı oluyor. Her şeyi duymak, görmek ve bilmek istiyor. Bu sürecin içerisinde onlara teyit edilmiş doğru bilgilerin aktarıldığı bir sürecin yaşanması çok önemli. Defalarca aynı mesajların verilmesinin de bir mantığı yok. Çünkü bu da bir süre sonra duyarsızlık kalkanına sebep oluyor. Göçük altından görüntüler paylaşılıyor ve tam da bu noktada etik normlar devreye giriyor. Görüntüleri paylaşılan kişiler eğer çocuksa veya herhangi bir insansa görüntülerin medyada yer almasını istemeyebilir. Özellikle çocuklarla ilgili görüntülerde daha dikkatli olmak lazım. Çünkü o çocuk ailesini kaybetmiş olabilir, vücut bütünlüğü bozulmuş olabilir. Daha sonra ikinci bir travmaya yol açabilir. Bu çocukların görüntüleri dramatik kurguya heba edilmemeli.

Gazeteci hangi haber aktörlerini ve kaynaklarını kullanmalı?

Gazetecinin haber kaynakları çok yönlüdür ve afet yönetimi multidisipliner bir yaklaşımdır. Afet yönetimi içerisindeki tüm aktörler gazetecinin temel haber kaynağı niteliğindedir ve bu aktörler; devlet aygıtını yöneten profesyoneller ve siyasi yöneticiler, muhalefet partileri, belediyeler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, yapının içerisinde toplumun kendisi ve afetzedelerdir. Haber aktörleri içerisinde uzmanlar boyutunda hangi afet türüyle ilgili haber yapılıyorsa o afetle ilgili uzmanları seçmek önemli. Gazetecinin önceden bu kişiler ile ilgili bir listesinin olması gerekli. Gazeteci haber aktörü bağlamında afet yönetimi ile ilgili kurum ve kuruluşları çok iyi tanımalı. Kurum ve kuruluşların bu noktada hangi görevleri nerede başlayıp nerede bitiyor? Bunun bilgisine sahip olup o kişilere bunlara göre soru sormak çok önemli. Bir diğer taraftan yerel basına parantez açmalıyız. Özellikle yerel basındaki haberler, o coğrafya içerisindeki halkın kendi bölgesindeki tehlike ve risklerin farkında olması ve bunlara önlemler geliştirebilmesi açısından önemli bir noktada yer alıyor.

Gazeteci ve muhabirlere afet eğitimi verilmesi gerekli mi?

Gazetecinin kendisine yetebilir olması ve herhangi bir afete karşı güvenli bir hale getirilebilir bir konuma gelecek eğitimi alması şart. Sadece deprem değil. Afet nedir? Coğrafyaya göre karşılaşılabilecek afet türleri neler? Ve bu afetlerde yapılabilecekler neler? Öncesinde ve sonrasında neler yapılabilir? Gibi soruların yanıtlarını bilmesi ve bu kapsamda gazetecinin yasa ve yönetmeliklere de hakim olması gerekiyor. Afet eğitimi almış olan birinin bu gazeteciliği yapmasını çok isterim.

Neler yapabiliriz?

Haber metinlerine ve başlıklarına baktığımız zaman neredeyse aynı başlıkların atıldığını görmekteyiz. Zaman zaman haberlerin içerisinde olası bir deprem için tedbirler boyutuyla kolektif hafızayı canlı tutacak haberlere ihtiyacımız var. Hangi risklerle karşılaşabiliriz? Deprem olduğunda ne yapmalıyız? Çok yalın ve basit haberle bunu aktarmamız gerekiyor. Afet olduğundaki haberlerin içerisinde de 5N2K kuralına uygun uyulmalı. Afet kültürümüz afetle müdahale ve deprem odaklı. Eleştiriye açık değiliz. Yapıcı eleştirilere açık olup daha iyi neler yapabiliriz diye konuşabilmeyiz. Bilimin bize gösterdiği şeyleri nasıl uygulanabilir hale getireceğimiz konusu iletişimcilere ve gazetecilere düşüyor ve bu noktada iş birliği yapmalıyız.

Muhabir: Hülya Altıntaş