Karşılıklı Bir Aşk Hikayesi: Fotoğrafçılık

Hastanede röntgen teknisyeni olarak çalışırken fotoğrafçılık tutkusunun peşinden giden Ümmü Nisan Kandilcioğlu, bu alanda kendisine yeni bir kariyer yarattı.

Bu Gönderiyi Paylaş

2016’da Türkiye’nin Nobel ödülü sayılan Yunus Nadi fotoğraf ödülünü alan sanatçı, 2018'de İngiltere´de Dünya Çevre Yarışması’nda “Uygulamada Sürdürülebilirlik” alanında ödül aldı. Sanatçının ulusal ve uluslararası yarışmaları kapsayan 300’ün üzerinde birçok ödülü bulunuyor. Onun gençlere ilham olacak kariyer öyküsünü kendi ağzından dinledik. 

Çektiği tüm fotoğraflarla insan yaşamını anlatan Kandilcioğlu’nun fotoğrafçılığa olan ilgisi zamanla çok daha fazlasına evrildi. Çalıştığı günler dışında kalan bütün zamanını fotoğrafçılıkla doldurmaya başladı. Bu tutkusunun kendisine büyük bir mutluluk getirdiğini farketmesiyle emekliye ayrılan Kandilcioğlu, kariyerini fotoğrafçılıkla sürdürdü. Kısa sürede Ümmü Nisan Kandilcioğlu’nun fotoğrafları pek çok ödüle layık görüldü. Çektiği her karede insan yaşamını anlatan Kandilcioğlu; Sis ve Göl, Kasnak, Onüçbuçuk, Sürü, Çete Bayramı, Son Yolculuk ve Fas adlı birçok belgesel çalışmasına imza attı. 

Şu anda Anadolu Ajansı foto muhabiri olarak kariyerini sürdüren Kandilcioğlu, aynı zamanda çeşitli yarışmalarda jüri üyeliği de yapıyor. Ümmü Nisan Kandilcioğlu, tutkusunun peşinden gittiği bu kariyer öyküsünü Genç Açı’ya anlattı. 


Röntgen teknisyeni olarak çalışırken işi bırakıp fotoğrafçılığa yönelmenizin nedeni nedir? 

2011 yılında hastane de röntgen teknisyeni olarak çalışırken fotoğrafa ilgi duymaya başladım. Henüz o zamanlar fotoğraf makinam bile yoktu. Çektiğim fotoğrafları, Bandırma’da diş hekimi olan ve ustam diye tabir ettiğim Selçuk Özgüleryüz ile paylaşıyor ve yorumlarını alıyordum. “Olmamış, şöyle olmalı, böyle olmalı” diye başlayan eleştirilerinden yılmıyordum. 2012 bahar aylarında bir kaza sonucu sağ ayağım üç yerinden kırıldı ve uzun süre eve bağlı kalmak zorundaydım. O yıllarda, FotoNo1 adında çok popüler olan bir fotoğraf sitesi vardı ve ben fotoğraflarımı çektikçe, oraya yüklemeye başladım. Burası benim için bir okul gibiydi. Aklım fikrim hep fotoğraf odaklıydı. Ardından fotoğraf yarışmalarına katılmaya başladım ve katıldığım yarışmalardan çoğunlukla boş dönmüyordum. Bu durum beni hem çok mutlu ediyor hem de fotoğrafa daha çok zaman ayırmama sebep oluyordu. Fotoğrafa deyim yerindeyse âşık olmuştum ve aşkımız karşılıklıydı. Bulut kümelerinin o eşsiz güzelliğini, böceklerin renkli dünyasını, kuşları, kelebekleri keşfedip onları farklı gözlerle bakmaya başladım. Fotoğraf sanatında iyi çalışmalara imzamı atmak istiyordum ve bunun için emeklilik kararını verdim. Artık özgürdüm ve fotoğraf üretmeye bolca zamanım vardı.

 

En çok neyin fotoğrafını çekmeyi seviyorsunuz? 

Yurt dışında ve ülkemde pek çok yere gidiyor belgeseller çekiyordum. Odak noktam insandı ve insana dair her şey ilgimi çekiyordu. Tüm projelerim insan yaşamı, çevresel faktörler, sürdürülebilirlik, kültürler ve gelenekleri kapsıyor. Mood (ruh hali) tarzı fotoğraflar çekmeyi de seviyorum. Fotoğrafa gidemediğimde yakın çevremdeki dostlarım, arkadaşlarım bana modellik ediyor onlarla ruh hali fotoğraflar çekiyorum. Kavramsal ve mood tarzı çalışmaları kendim için çekiyorum. Belki bir gün sergileme fırsatım olur.


KENDİME GÜVENİM GELDİKÇE TEK BAŞIMA DAHA YARATICI OLDUĞUMU KEŞFETTİM 

Sis ve göl projenizde 3 yıl çalıştınız. Bu proje size neler kattı?   

Türkiye’nin en prestijli fotoğraf yarışmalarından biri olan Sami Güner kupasının ilk etabını, bu fotoğraflardan oluşturduğum “Sis ve Göl” projemle 2014 yılında kazandım. Göl, benim için artık bir tutkuya dönüşmüştü, tüm zamanımı neredeyse göl ve göle komşu yaşayan insanlarla geçirmeye başladım.2012, 2013, 2014 ve 2015 yıllarında göl ve çevresiyle ilgili kapsamlı bir arşivim oluştu. Bu konuda çok emek vermiştim. O da bana başarı olarak geri dön. İlk zamanlar bölgeye fotoğraf çekmeye hep yanımda birileriyle giderdim. Ancak kendime güvenim geldikçe tek başıma daha yaratıcı olduğumu keşfettim.


Anadolu Ajansı bünyesinde yer alma sürecinden bahsedebilir misiniz?  

Uzun soluklu pek çok belgesel proje çalıştım. Davetli olduğum derneklerde, festivallerde bunları sundum. Projelerimizi genelde fotoğrafçılara yapmış gibi oluyoruz, yayınlanması çok tesadüfü oluyor. O kadar emek verdiğimiz projeler çok kişiyle buluşamıyor. Belli kitlelerin dışında izlenemiyor. Bu konuda neler yapabilirim arayışları içindeyken 2022 Haziran ayında Anadolu Ajansı benimle iletişime geçip Serbest haberci olarak sözleşme teklif ettiler. Türkiye’den o dönemde 8 tane belli kriterleri, nitelikleri olan fotoğrafçıyla sözleşme imzaladılar. O kişiler arasında bende yer aldım.


TÜRKİYE’DE FOTOĞRAFÇILIK 

Bu çekim süreçlerinde karşılaştığınız zorluklar oldu mu?  

"Sürü" projem 3-4 yıl süren bir çalışma sonucudur. Sürü belgeseli çalışırken bir hayli zorlanmıştım. Bitlis'in köylerinde çalıştığım belgeselde, köyden bir süt sağan kadınlara “bunlara fotoğraf çektirmeyin, fotoğraflarınızı kesip başka şeyler ekliyorlar, ben internette görüyorum” demiş. Bu sebeple çekim yapamadığım yerler olmuştu. Çobanlarda hemen fotoğraf çekilmeyi kabul etmediler. Amacımı anlatıp yeri geldiğinde tatlı yiyip tatlı konuşarak ikna etmiştim. Sami Güner kupası, çok prestijli bir yarışma. Rastlantısal olmasın diye 3 yıl üst üste başarılı olmak gerekiyor. 3'üncü etapta “Onüçbuçuk” belgeselini hazırladım. Zor bir çalışma oldu. Çorum’un Osmancık ilçesine çalışma yapmak için gittim. Ancak hiçbir fabrikadan gerekli izini alamadım. Sebebi ise, sigortalı işçi yerine kaçak işçi çalıştırılması ve sağlıksız koşullarda çalışılması idi. O yöreden tanıdık fotoğrafçı ve basın sektöründen arkadaşların desteğiyle izin aldım ve yalnız başıma 10 gün Tuğla fabrikasında işçilerle mesaiye gider gibi gidip çalıştım. Bir kadın olarak o kadar erkeğin arasında görev yapmak zordu. Ayrıca fırınlar aşırı sıcaktı. Bu yüzden saçlarım yandı ve ayakkabılarım eridi.

 

AFIAP (Uluslararası Fotoğraf Sanatı Federasyonu) unvanını almak size neler hissettirdi?  

Ülkemizde derneğe giden fotoğrafçılar, daha fotoğraf çekmeyi doğru dürüst öğrenmeden FIAP ödüllerini almaya çalışır, artist fotoğrafçı olmak için çabalarlar. Bunu hep yanlış buldum, o nedenle ilk amacım değil son amacım oldu. Fotoğrafı öğrenip iyi projeler ortaya koyduktan altı yıl sonra AFIAP şartlarını yerine getirip 2018 yılında bu unvanı almış olmak için aldım. Çünkü Türkiye’de bu unvanın hiçbir anlamı yok.

 

 “FOTOĞRAF, YILLAR SÜREN BİR EĞİTİM” 

Son olarak Fotoğrafçı olmak isteyen insanlara ne tavsiye edersiniz? 

Yeni fotoğrafa başlayanlara önerim, fotoğrafı seviyorlarsa devam etsinler ve çok çalışsınlar. Ciddi bir emek ve sabır gerektiriyor. Olmuyor, yapamıyorum diye hemen vazgeçmesinler. Fotoğraf yıllar süren bir eğitim ve hiçbir zaman ben oldum demesinler. Kendilerini çok beğenmesinler, hep daha iyi projede çalışmayı hedeflesinler. Başkasını değil altı ay önceki, bir yıl önceki kendilerini geçmeyi hedeflesinler. Ustamın bana verdiği nasihat bana çok şey kattı. Çok yol aldırdı. Bende o nasihati vereyim. Tek fotoğraflık değil bir konuyu aktarabilecek şekilde çalışmayı hedeflesinler.